Tevbe, adabı ve sünnetteki yeri
Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Nur Suresi 5. ayet
“Ancak tövbe ve iman edip salih amel işleyenlerin Allah, kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah çok affedici ve çok acıyandır.” Furkan 25/70
“Ey iman edenler! Allah’a samimiyetle tövbe edin!” Tahrîm sûresi (66), 8
“Rabbinizden sizi bağışlamasını isteyiniz; sonra ona tövbe ediniz.” Hûd sûresi (11), 3
Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söylemiştir:
“Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.”Buhârî, Daavât 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (47) İbni Mâce, Edeb 57
“Ey insanlar! Allah’a tövbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim.” Müslim, Zikir 42. Ayrıca Ebû Dâvûd, Vitir 26; İbni Mâce, Edeb 57
“Herhangi birinizin tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek:
- Allahım! Sen benim kulumsun; ben de senin rabbinim, diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.”Müslim, Tevbe 7. Ayrıca bk.Tirmizî, Kıyâmet 49, Daavât 99; İbni Mâce, Zühd 30
Hadîs-i şerîf Allah Teâlâ’nın sonsuz merhametini çarpıcı bir şekilde ortaya koymakta, günahlarla kirlenen gönülleri bağışlanma ümidiyle serinletmektedir.
Kâinâtın sahibi olan yücelerden yüce bir varlığın, cücelerden cüce bir insanın kendine yönelmesinden ve “beni affet” diye yalvarmasından bu derece hoşnut olması doğrusu şaşırtıcıdır. Demek oluyor ki insan Allah yanında basit bir varlık değildir. Tam aksine, Rabbini tanıdığı sürece, önemli bir şahsiyettir. Şeyh Gâlib diyor ki, ey insan, değerini iyi bil; zira sen bu âlemin özü ve kâinâtın göz bebeğisin:
Hoşca bak zâtına kim, zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
Muhtelif sahâbîler tarafından bize ulaştırılan bu hadîs-i şerîfin bazı rivayetlerinde, devesini kaybeden adamın düştüğü ümitsizlik daha çarpıcı ifadelerle anlatılmaktadır. Devesini bulmak için tepeden tepeye koştuğu, hiçbir yerde bulamadığı, sonunda, artık devemi bulamayacağım, bu ıssız çölde açlık ve susuzluktan ölüp gideceğim diye bir gölgeliğe çekildiği, elbisesiyle yüzünü örtüp ölümü beklediği tasvir edilmektedir.
Ölümü beklerken yeniden hayata kavuşmak, insanoğlunu en fazla sevindiren bir olaydır. Hadisimize göre insanın el açıp yalvarması, bağışlanma dilemesi Allah Teâlâ’yı bundan da çok memnun etmektedir.
Hadislerde geçen Allah Teâlâ’nın memnuniyeti, hoşnutluğu, sevinmesi gibi ifadeler mecâzî sözlerdir. Bu gibi sözlerle Allah Teâlâ’nın kulundan râzı olduğu ve onun isteğini hemen yerine getireceği anlatılmaktadır.
Hadîs-i şerîfteki misalden şunu da anlamaktayız: İnsan bir günah işlediği zaman şeytanın eline düşer. Şeytanın eline düşen kimse ise, çölde devesini kaybeden adam gibi, helâk olmak üzeredir. Fakat Allah Teâlâ’ya yönelip tövbe ve istiğfâr ettiği zaman şeytanın elinden kurtulur, Cenâb-ı Hakk’ın bağışını ve rahmetini kazanır.
Allah Resulü (s.a.v) “Tevbe eden bir kimse, Allah’ın dostudur ve günahtan halis tevbe eden bir kimse, günahı olmayan bir kimse gibidir.” (İbn-i Mâce) buyurmuş. Fakat bu ahir zamanda nasuh tövbesini tek başına etmek zordur. Çünkü Resulullah “Şeytan insan kurdudur; sürüden ayrılan, tek başına kalan koyunu dağdaki kurt nasıl kaparsa, cemaatten ayrılan kimseyi de şeytan öylece kapar.” (Ahmed, Tabaranî) buyurmuştur. Öyle bir zamandayız ki şeytanlar istirahate çekilmiş insan insanın şeytanı olmuş. Bu zamanda şeriatı kişinin tek başına yaşaması zor hale gelmiş vede günah bataklığına batmış. İşte bu zor zamanda Allah dostları günümüz insanına elini uzatmaktadır.Nasuh tevbesi imkanı sunmaktadır.İşte insan bu zamanda bir kamil insanla beraber tövbe edip ona bağlanırsa inşallah Allah Teala (c.c) o kamil insanın hatrına günahlarını affeder ve ona kendi (c.c) şanına yakışır bir şekilde terbiye imkanı sunar.
Bu büyük yola girerken ulemanın büyüklerinden Şeyh Abdulhalık-ıl Gucduvani hz (ks) bu biat işini tamamen sünneti seniyyeden alınan bir adaba dönüştürmüştür. İlk başta tövbe ve tarikat alınırken el tutmak vardır Akabe biatına binaen.
8 Şart Adabı ve Sünnetteki yerleri
- İlk önce Gavsı Sani hz'den veya vekilinden sesli bir şekilde (vekille ediliyor ise Gavs hz. ile tövbe ediyormuş gibi düşünüp) "Ya Rabbi! Bütün yapmış olduğum günahlardan ben pişmanım. Keşke yapmasaydım İnşallah bir daha yapmayacağım." denir. Burda sesli söylenir çünkü hadiste "Gizli işlediğin günaha gizli açıktan işlediğin günaha açıktan tövbe et!" demiştir. Sonrada 3 gün içinde adab yapılır.(Sadece 1 gün yapılır.) Yatsıdan sonra.
1. Normal abdest almak: Abdest alınırken yıkanan uzuvlarla işlenmiş olan günahlar hatırlanarak Allah’tan (cc) af dilenir.
-Abdest alanın abdesti tazelenmiş olur.(İ.Gazali)
-“Kim güzelce abdest alırsa, o kimsenin günahları tırnaklarının altına varıncaya kadar bütün vücudundan çıkar."(Müslim, Tahâret 33)
-Osman İbni Affân radıyallahu anh şöyle dedi:Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i benim şu abdestime benzer şekilde abdest alırken gördüm. Sonra da şöyle buyurdu:
“Bir kimse bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları bağışlanır. Onun namazı ve mescide kadar yürümesi de fazladan kazanç sayılır."(Müslim, Tahâret 8 )
-Abdest alıp 2 rekat namaz kılanın günahları affolunur.(Buhari)
2. Tövbe niyetiyle boy abdesti almak : “ Yarabbi ben bedenimin dışını su ile yıkadım temizlemeye çalıştım; Sen de ilahi nur ile ve irfanla kalbimi temizle ve beni affet” diye yalvarmak gerekir.
"Temizlik imanın yarısıdır."(Müslim)
“Müslüman –veya mü’min– bir kul abdest alır ve yüzünü yıkarsa, gözleri ile bakarak işlediği her günah abdest suyu –veya suyun son damlası– ile yüzünden çıkar. İki elini yıkadığında, elleriyle tutarak işlediği her günah abdest suyu –veya suyun son damlası– ile ellerinden çıkar. Ayaklarını yıkadığı zaman, ayaklarıyla yürüyerek işlediği her günah abdest suyu –veya suyun son damlası– ile ayaklarından çıkar. Neticede o mü’min kul günahlardan temizlenmiş olur.” Müslim, Tahâret 32.
3. Tövbe ve istihare niyetiyle iki rekât namaz kılmak (Biliniyorsa, ilk rekâtta Kafirun, ikinci rekâtta İhlâs Suresi okunmalıdır.)
-Abdest alıp 2 rekat namaz kılanın günahları affolunur.(Buhari)
"Hiç bir kula kıldığı iki rekat namaz için verilen izinden daha değerli bir bağış verilmiş değildir.” Tirmizi, 5/176
4. Tövbeyi tekrarlamak: İşlenen günahlar içi yanarak hatırlanır ve pişmanlık duyularak şu sözler üç defa canı gönülden sessizce söylenir: “ Yarabbi, bütün yapmış olduğum günahlardan ben pişmanım, keşke yapmasaydım, inşallah bir daha yapmayacağım."
"Gizli işlediğin günahına gizli, açıktan işlediğin günahına açıktan tövbe et!" (Taberani)
5. Yirmi beş defa Estağfirullah demek: Hak yolun isteklisi tövbe ettikten sonra “ Günahtan dönen sanki o günahları işlememiştir.” hadisi şerifini hatırlar ve Allah’ın (cc) tövbesini kabul ettiğini ve günahlarını da affettiğine inanır. Ümidini Cehennem korkusundan üstün tutar. Çünkü günahlarından eser kalmamıştır. Fakat “İşlemiş olduğum günahlardan dolayı kalbimde pas ve kir kalmıştır. Bu kir istiğfar (yani affedilme talebiyle) temizlenebilir” diye düşünür ve yirmi beş kere “Estağfirullah” der. İstiğfar, kalp huzuruyla, içi yanarak acele etmeden yapılmalıdır. (25 sayısının bir hikmetide Kur'an-ı Kerim'de geçen 25 peygambere binaendir.)
6. Sekiz adet Fatiha okumak: Sadatların aracılığı ile himmeti sayesinde istiğfarla kalbimdeki pas ve kir yok oldu, kalbim ilahi feyiz almaya uygun hale geldi diye düşünülerek sekiz Fatiha okunur. Her bir Fatiha önce Peygamber Efendimizin (sav) ve O’nun Al ve Ashabının ruhuna, sonra sırayla aşağıda isimleri yazılan Sadat Hazretlerinin ruhlarına hediye edilir. Ve şöyle istimdat edilir; “ Ey Sadat-ı Kiram, ne olur Peygamber Efendimize (sav) benim için ricada bulununuz. Bana şefaat etsin ki Allah-u Teala (cc)’ da benim tövbemi ve ibadetlerimi kabul eylesin”.Burda büyük evliyaullaha yapılan tevessul ehli sünnet alimlerine göre haktır.Delilleri icin (Not: Sadatların isimlerini okumakta zorluk olacaksa sekiz Fatiha’yı toptan okuyup şöyle der: “Önce Peygamber Efendimizin (sav) ve O’nun Al ve Ashabının ruhlarına, sonra bana isimleri okunan Sadatların ve mürşidimin ruhlarına hediye ettim, Ya Rabbi kabul ve vasıl eyle” der.)
1. Şah-ı Nakşibendî ve Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) Hz
2. Şeyh Abdülhâlık Gücdevani ve İmam-ı Rabbani (ks) Hz
3. Mevlana Halid Zülcenaheyn ve Seyyid Abdullah (ks) Hz
4. Şeyh Seyyid Taha ve Seyyid Sıbğatullah Arvasi (ks) Hz
5. Şeyh Abdurrahman-ı Tahi ve Şeyh Fethullah (ks) Hz
6. Şeyh Muhammed Diyauddin ve Şeyh Ahmed el Haznevi (ks) Hz
7.Şeyh Seyyid Abdulhakim El Huseyni ve Şeyh Seyyid Muhammed Raşid(k.s) Hz.
8. Gavsı Sani Seyyid Abdulbaki Hz (ks)
7. Ölüm Rabıtası: Sadatların himmet ve feyizlerinin hazır olduğu ve kalbin de feyzi alacak duruma geldiği düşünülür. Fakat mal, evlat, dost ve akrabalara bağlılık dünyanın lezzeti ve zevki bu feyzi almaya engeldir. Bu nedenle ölüm düşünülür : “ Yatağımda can çekişiyorum. Azrail (as) ruhumu almaya geliyor, Şeytan da imanımı çalmak üzere hazır bekliyor. Akrabalarım ve evladım etrafımda, mal ve servetim gözümün önüne geliyor. Anlıyorum ki; imanımı kurtarmak için malın, servetin, evladın ve akrabanın insana bir yararı yoktur. Şüphe yok ki benim için Allahu Teala’dan başka yardımcı ve sığınak yoktur. Kalbimden O’ndan başka her şeyi silmem ve yalnız O’na yönelmem gereklidir. O’nun dışındaki şeylere sadece O’nun rızası için yönelebilirim. Ben ancak Allah’ın (cc) lütfu ve mürşidimin himmeti ile kelime-i şahadeti getirebilir ve bu dünyadan imanla ayrılabilirim.
Elbiselerimi soyarlar ama günahlarımı üzerimden soyamazlar. Cesedimi yıkayıp, kefenlerler fakat günahlarımı temizleyemez ve örtemezler. Cenaze namazımı kılarlar, günahlarımın bağışlanması için dua ederler. Ancak duayı kabul edecek olan Allah (cc)’tır. Cenazemi üzerlerinde taşırlar, fakat günahlarımı üzerlerine alamazlar. Sadece Allah (cc) günahlarımı üzerimden kaldırabilir.
Beni şimdi kabir denen karanlık çukura koydular. Münker ve Nekir meleklerinin sorularıyla baş başa kaldım. Yardım eden yok, ne akraba, ne dost, ne evlat, ne de mal. Ancak ve ancak Alemlerin Rabbi olan Allah-u Teala’nın (cc) sevgisi, şefkati ve merhameti beni bu durumdan kurtarabilir. Onun dışında her türlü sevgi ve bağlılık boştur.” Talip böyle düşünmekle her şeyden ilgisini keser. Sadece Allah-u Teala’nın (cc) emrettiği ve izin verdiği işlere yönelir ve O’nun rızasını umar.
Ölüm rabıtası zikirden önemlidir. Çünkü kötü ahlakın ve günahların başı Allah’dan başka şeylere (masiva) duyulan sevgidir. Ölümü düşünmek sayesinde insan masivadan ilgisini kesebilir. Yoksa ölümü düşündürmenin amacı korkutmak değildir, esas amaç Cenab-ı Hakk’a yöneltmektir. Yönelmeye layık tek varlığın Allah-u Teala (cc) olduğunu anlayan mürit, bu durumun gereği olarak başka şeylerden yüz çevirerek O’na yönelir. O’nu sever, tanımak ister ve O’na kavuşmayı aşırı arzu eder. Buiştiyak neticesinde Hakk’ın sıfatları müride yansır.
Mürid herhangi bir günah tehlikesi anında O’nun azabının şiddetini şüphe etmeksizin içinde duyar. Böylece nefsine engel olur. Yine de büyük günah işlerse ümitsizliğe düşmez. O’nun rahmet ve mağfiretinin sonsuzluğuna inanır.
İyi halleri ve ibadetleriyle böbürlenmez ve kendinde varlık görmez. Böyle hallerin gerçekleşmesi ancak kamil (olgun) imana ermesiyle olur. Cenab-ı Hakk’tan (cc) başkasına yönelen ve gafletle zikreden kişinin imanı kuru taklitte kalır muhabbet ve marifet’i elde edemez. Bundan dolayı kamil, mükemmil ve arif bir şeyhe bağlanarak yol almalı, marifet ve muhabbet elde ederek ilahi hakikatlere kavuşmaya çalışmalıdır.
"Lezzetleri yok eden ölümü çok anın." (Tirmizî, Zühd 4, Kıyâme 26; Nesâî, Cenâiz 3; İbn Mâce, Zühd 31)
"Ölümü ve öldükten sonra kemiklerin ve cesedin çürümesini hatırlayın. Âhiret hayatını isteyen dünya hayatının süsünü terk eder." (Tirmizî, Kıyâme 24; Ahmed bin Hanbel, I/387)
“Ey insanlar! Ölmezden önce Allah’a tevbe edin. (Musîbet, hastalık, yaşlılık gibi) ağır meşgûliyetlere düşmezden önce sâlih ameller işlemede acele edin. Çok zikir ederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah’a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki bol rızka, ilâhî yardım ve zafere, halinizin ıslâhına mazhar olasınız...” (Kütüb-i Sitte Terc. 17/49)
8. Mürşit Rabıtası: Bir şeyhe bağlanmak onu sevmek ve onunla ilgilenmek vacibdir. Böylece mürit geçek sevgiye ve marifet’e yükselmeye güç bulur. Bunun için Nakşibendi büyükleri rabıta usulünü koymuşlardır.
Rabıta kalbi tam sevgi ve cezbeyle üstada bağlamaktır. Ruhen ve kalben üstada bağlanan mürit onun hoşnut olduğu şeyleri yaparak nefsinin arzularını bırakmayı başarır. Rabıta’da mürit kabul edilme ümidi ve reddedilme korkusu arasında olmalıdır. Üstadını yücelterek ve heybetle düşünmelidir.
Yukarıda açıklanan sekiz şart müridin dinlenebilmesi için gece yerine getirilir. Gündüz güneş doğana kadar da bir şey yenilip içilmez ve konuşulmaz. Gıybet ettiği, sövdüğü, incittiği, eziyet ve haksızlık yaptığı kişiler varsa helalleşmeye, namaz ve oruç gibi terk ettiği farz ibadetleri kaza etmeye niyet eder. Müjde veya ikaz olarak yorumlanabilecek bir rüya görme ümidiyle istihareye niyetlenerek uyunur. Rüya görürse en kısa sürede üstadına anlatır.(Rabitanin ehli sunnet alimlerine gore delilleri icin tikla)